Resmi kayıtlara göre; 17 bin 825 kişinin yaşamını yitirdiği, 48 bin 901 kişinin yaralandığı, 96 bin konutun ağır hasar, 107 bin konutun orta hasar, 124 bin konutun az hasar gördüğü 17 Ağustos Marmara Depreminin, doğrudan ve dolaylı etkileriyle yaklaşık on binlerce insanı etkilediğini hatırlatan Düzce Depremzedeler Derneği Başkanı Ayşegül Şenol Can,
aletsel büyüklüğü 7.4 olan depremden başta Düzce merkez olmak üzere Gölyaka ve diğer ilçelerin de zarar gördüğünü, resmi kayıtlara göre 270 kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.
Düzce’nin yerleştiğimiz coğrafi alan içinde deprem, heyelan ,sel gibi doğal afet risklerine açık bir alan olduğunu kaydeden Can, bir çanağı andıran Düzce ilinin yerleştiği alanın yapılaşmanın verimli tarım arazileri üzerinde yükselmesi ve zemininin dağlardan gelen alüvyon topraklardan oluşması sebebiyle özellikle deprem riski yüksek bir il olduğunu vurguladı.
KAT SAYISINDA CİDDİ ARTIŞ
Can, “Şehrimiz imar planları 1999 depremlerinden sonra revize edilmiş ancak aradan geçen 20 yıla yaklaşan zaman diliminde imar plan sınırlarında ciddi bir büyüme gerçekleşmiş plan bütünlüğünün tamamen yitirilmesine sebebiyet verecek ölçekteki yapılan ek planlar ile ana plan kararlarını tamamen değişmesi sebebiyle imar planlarının afet duyarlılığı kalmamıştır. Ek planlarla elde kalan verimli tarım arazilerinin de hemen hemen tamamı konut alanına dönüşmüş, plan kararlarına mevcut yapı stoğunun sağlamlaştırılmasına ilişkin hiçbir hedef konulmamış olması sebebiyle depremde ayakta kalan hasarı ne olursa olsun binaların güvenli hale getirilmesi ile ilgili risklerin azaltılması yönünde bir gelişme yaşanmamıştır.Aksine kat sayısının artışına dair yapılan imar plan tadilatları imar planlarının altlığı olan zemin etütlerine uygun olmadığı halde kat sayısında ciddi bir artış olmuştur.Bu durumda risklerin azaltılması yerine artmasına sebebiyet vermiştir.Bunlar depreme karşı önceden önlem alma kültürüne aykırıdır.” Dedi.
HER SEFERİNDE SON OLACAK DENİLİYOR
17 Ağustos ve 12 kasım depremleri sonrası yapılan yeni düzenlemelerle eskiye göre farklı bir yapı denetim sistemi getirildiğini hatırlatan Can, “Ancak geldiğimiz noktada yeniliklerin hiç biri fiilen hayata geçmiş değildir. Yine her şeyin kağıt üzerinden yürüdüğü ve inşaat aşamalarını fiilen denetleyenin olmadığı bir sistem hüküm sürmekte ve bunun denetimi de yapılmamaktadır.Yani yine müteahhidin insafına terk edilmiş bulunmaktayız. 17 Ağustos depremi sonrası yapılan araştırmalar ve başta TBMM araştırma komisyonu raporları açıkça ortaya koymuştur ki 17 ağustos depreminde yıkılan ve hasar alan binalarının yüzde 80 inin imar aflarından faydalanan binalar olduğu saptanmıştır.Yine ilimizde 17 ağustos depreminden anında yıkılan ve zarar gören binaların büyük bölümü imar aflarından yararlanan yapılardır.
Bu nedenle imar aflarının anayasa hükmü ile yasaklanması ve kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi için etkin mücadele verilmesi gerektiği halde her keresinde bu son olacak denilerek bu güne kadar Türkiye’de 26 ayrı imar affı çıkartıldığını bilmekteyiz.” Şeklinde açıklamada bulundu.
İMAR AFLARI YAŞAMA HAKKININ İHLALİ
En son 24 Haziran seçimleri öncesi 3194 sayılı imar kanuna eklenen geçişi 16.madde ile yapılan düzenlemenin her ne kadar adına imar barışı dense de aslında bugüne kadar çıkartılan imar afları içinde en kapsamlı imar affı olduğunu savunan Can, İmar aflarının aslında anayasa ile güvence altına alınan sağlıklı ve güvenli şehirlerde yaşama hakkının ihlali niteliğinde olduğunu vurguladı.
Can, "İmar Barışı denen bu afla, deprem güvenliği hiçe sayılmış su havzaları, dere yatakları ya da hazine arazilerine yapılmış kaçak yapılar da bu af kapsamına alınmıştır.” Dedi.